10 Şubat 2018 Cumartesi

SAYGIN BİR CUMHURİYET ÖĞRETMENİNİN 100. DOĞUM GÜNÜNÜ KUTLARKEN ...


HAYDAR GÖFER
                                                      



 Eşim Faruk Bozbey'in 1964 yılı mezunu olduğu Tarsus Amerikan Koleji'ne, birlikte  yaptığımız ilk ziyarette, birçoğunu, yurt içinde ve yurt dışında başarılı çalışmalarından veya basından,  tanıdığım önemli isimlerin bir öğretmenin etrafında toplanmış olduğunu gördüm.
Sohbet ve muhabbet o kadar koyu ve güzeldi ki, kahkahalar havada uçuşmasına ve çok neşeli bir “mavra”   olmasına rağmen,  saygın  ortam insanı etkiliyordu. 
İşte bu saygın Cumhuriyet Öğretmeni ile böyle bir günde tanıştım. Kendisi Tarsus Amerikan Kolejinin efsane edebiyat öğretmeni Haydar Göfer  idi.
HAYDAR GÖFER'İN GAZETECİ - YAZAR OLAN ÜÇ ÖĞRENCİSİ
CENGİZ ÇANDAR, METE AKYOL VE ULUÇ GÜRKAN


TAC 1965 MEZUNLARI ADINA PROF. DR. SİNAN BAYRAKTAROĞLU KONUŞMA YAPARKEN.
GEÇMİŞ YILLARDA  TC DEVLET ÜSTÜN HİZMET MADALYASI İLE ÖDÜLLENDİRİLEN SİNAN BAYRAKTAROĞLU İÇİN, HAYDAR HOCA'NIN ELİNDEN ALDIĞI 50. YIL PLAKETİ DE EN AZ O MADALYA KADAR DEĞERLİ  VE ANLAMLI OLMALI....
2015 MEZUNLAR TOPLANTISI
ANILARLA YÜKLÜ BİR DERS

Haydar Hoca'nın öğrencileriyle samimi ve seviyeli ilişkisi okulda olduğu gibi, okul dışında da devam ediyor. Mezun olan öğrencileri ondan hiç kopmadı ve hayat içinde temaslarını hiç kesmedi. Ona her yerden  ve  her ortamda, tarihi değeri olan mektuplar yazdılar. Cevaplar aldılar. Öğrencisi olan tanınmış gazeteci Mete Akyol, hepsi de “sevgili hocam" diye başlayan  bu mektupları “ “SEVGİLİ HOCAM “ isimli bir kitapta topladı.
 Bu kitap, herhalde,  yazarı mektup sahibi öğrenciler olan, dünyadaki ilk kitap idi.

Bu kitapta yer alan mektupların asılları ve Haydar hoca'nın anı yüklü fotoğraflarını biriktirdiği albümleri, Tarsus Amerikan Koleji'nde  açılan  “Haydar Göfer"  müzesinde  sergileniyor....

Ünlü gazeteci Mete Akyol 1992 senesinde kütüphanelerimizin baş köşesine konuk olan ve üçüncü baskısını yapan "Sevgili Hocam"kitabının önsözünde şöyle diyor; 

"....SEVGİLİ HOCAM KİTABININ BİR BAŞKA ÖZELLİĞİ DE REKORLAR KİTABI'NA GEÇEBİLECEK DENLİ İLGİNÇ ÖZELLİKLER TAŞIYAN BİR KİTAP OLMASIDIR.



ELİNİZDEKİ BU KİTAP, BİLİR MİSİNİZ, YERYÜZÜNÜN EN UZUN SÜREDE YAZILAN KİTABIDIR. 

BİRİNCİ SAYFASI 1953 YILINDA, SON SAYFASI 1985 YILINDA YAZILMIŞTIR. YAZAR AÇISINDAN DA ÖZEL BİR REKORUN SAHİBİDİR BU KİTAP..

DÜNYADA TAM 60 KİŞİ TARAFINDAN KALEME ALINAN İLK VE TEK KİTAPTIR.



ADI AÇISINDAN İSE KİTABIMIZ , BİR REKORUN DEĞİL AMA , KESİNLİKLE KENDİNE ÖZGÜ BİR ÖZELLİĞİN SAHİBİDİR. 

"SEVGİLİ HOCAM" ADINI VERDİK. BU ADI RAHATLIKLA "SEVGİLİ AĞABEYİM" DE YAPABİLİRDİK, "SEVGİLİ AMCAM" DA HATTA "SEVGİLİ BABACIĞIM" DA YAPABİLİRDİK. 

HATTA VE HATTA "SEVGİLİ SIRDAŞ" BİLE OLABİLİRDİ BU KİTABIN ADI.."

Mersin'de bir öğretmenler günü kutlamasında, Kurucu Başkanı olduğum  Türk Kadınlar Konseyi  Mersin Şubesi'nin bir faaliyeti olarak düzenlediğimiz, Mersin Kültür Merkezi'ndeki "Sevgili Hocam" temalı  program ve imza gününde, öğrencisi Mete Akyol ile Haydar Göfer'in sahnedeki duygu yüklü sohbeti herkesi duygulandırmış ve ilgi ile izlenmişti...
MERSİN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE "SEVGİLİ HOCAM" TEMALI ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMASI
"Mersin Üniversitesi kurucu rektörü Prof. Vural Ülkü, Mete Akyol, İl Milli Eğitim Müdürü, Haydar Göfer ve yılın öğretmenleri

MERSİN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMASI
MERSİN ÜNİVERSİTESİ KURUCU REKTÖRÜ PROF. DR. VURAL ÜLKÜ, DERNEĞİMİZİN KURUCU ÜYELERİNDEN İLHAN SAĞLAR, İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ, HAYDAR GÖFER VE YILIN ÖĞRETMENİ SEÇİLEN ÖĞRETMENLERİMİZ


Mersin İl Kültür Müdürü olduğum dönemde, Tarsus Kültür Merkezi'nde düzenlenen bir onur gecesinde gerçekleştirilen törende, öğrencilerinden, dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın elinden aldığı plaketin üstündeki mesaj onu çok duygulandırmış, sahnede sesi titremiş, gözleri dolmuştu...
  “TAC'yi  TAÇ'landıran öğretmenimiz".

Ne acıdır ki,  bu değerli ve saygın hoca, öğrencilerinin  daha çok okuması ve  öğrenmesi maksadıyla, evindeki değerli kitapları edebiyat sınıfına  taşıyarak  kurduğu  sınıf kütüphanesinin, bir kendini bilmez tarafından, camlarının kırılıp da  kitapları  parçalandığı zaman, 1975  yılında, artık bir dönemin kapanmakta olduğu düşüncesine kapılarak  "Cumhuriyet  öğretmenliği"ni emeklilik ile noktalamak zorunda kalmıştı.
Ama,   öğrencileri Haydar Hoca'yı simgelemek ve ölümsüzleştirmek için, okulun tarihi binası olan Stickler  önüne bir çınar fidanı  diktiler.
  Her yıl, daha da  büyüyen o çınarın altında toplanarak, sevgili hocaları ile, yine tatlı muhabbet ve “mavra” larına devam ediyorlar. 


O, ÇINAR'LA, O ÇINARIN ALTINDA....


  "Arşivindeki fotoğrafları benimle paylaşan, Haydar Göfer'in öğrencisi, Tarsus Amerikan Koleji'nin çok değerli öğretmeni, Erdoğan Kaynak'a sonsuz teşekkürler...."
Tarsus Amerikan Koleji 1964 mezunları sevgili hocaları ile..




         


        
  
     

16 Mayıs 2017 Salı

UNUTULMAYAN KARDELEN, TÜRKAN SAYLAN

"Ömründen uzun idealleri vardı..."
Hastanelerin onkoloji bölümleri hep hüzün vermiştir bana.

Hastaların gözlerinde umudu, hasta yakınlarının gözlerinde ise çaresizliğin verdiği umutsuzluğu yakalayabilirsiniz.

Sedyelerde, tekerlekli sandalyelerde, bekleme koltuklarında kemoterapi sıralarının gelmesini bekleyen, vücutlarının bir organına davetsiz gelip çöreklenmiş canavarın tükenmesi, yok olması için her öneriye, tavsiyeye kulak veren insanlarla doludur  koridorlar. 
Yeniden sağlıklı günlerine dönebilmeyi umut eden insanlarla.

Oradaki dostluklar farklıdır, dertler, acılar, ağrılar, çaresizlikler ortaktır.
 Enfeksiyon kapmamaları için yüzlerine taktıkları maskenin üstünden görebildiğiniz gözleri ile, gözleriniz birleşince, çaresizliğinizi daha bir derinden hissedersiniz.


Çocuk hastalar daha da burkar yüreğinizi.
Anneleri ise, tüm inançlarına rağmen, kadere isyanlarını yüreklerine gömerler ..


Ara ara gazetelerde ünlü sanatçılarımızın veya sporcularımızın Lösemi kliniklerini ziyaret fotoğrafları magazin sayfalarına yansır.
Kemoterapi’den dökülmüş saçları ve kirpikleri, yüzlerindeki maskeleri ile o minik yüreklerin ellerine tutuşturulmuş hediye oyuncaklarla, objektiflere bakışlarını içiniz titreyerek izlersiniz, reklamın böylesine isyan edersiniz.


Bir kısa film izlemiştim, küçük bir kız, kapıyı açıp karşısında saçları dökülmüş lösemi hastası kardeşini görünce, hemen odasına gidip, kendi saçlarını da kısacık kesiyor, kardeşine veriyordu. Sevginin, paylaşımın kısacık  öyküsüydü sanki bu…

Sevgili Türkan Saylan’ı ilk tanıdığımda kanser bu günkü kadar yayılmamıştı. Onunla ilk tanışmamız Mersin’de Tıp Fakultesi’nden sınıf arkadaşları ile olan bir sınıf  toplantısında  olmuştu.
Kansere yeni yakalanmış, bir göğsü henüz alınmıştı, dernek çalışmalarının henüz başlamadığı yıllardı.

Kanal 2000 TV programında.
Daha sonra dostluğumuz gelişerek devam etti. Türk Kadınlar Birliği Mersin Şubesi kurucu başkanı olduğum yıllarda düzenlediğimiz  panellerde davetlerimizi kırmayarak sık sık konuşmacı konuğumuz olmuştu..
Mersin’de Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kuruluş gecesi öncesi ise, onunla Kanal 2000 televizyonu için bir söyleşi yapmış, kitlelere ulaşma heyecanını, çalışmalarını aktarma sevincini, gelecek için projelerini birlikte paylaşmış, hatta onuruna verilen yemeğe O'nu biraz geç bile bırakmıştım..                                                                                    





Sonraki yıllarda vücudunu esir alan hastalığına rağmen, hastalığı “yok” farz ederek bu ülke insanı, bu ülke çocukları için olağanüstü bir çaba ile çalıştı, Kardelenler pıtrak gibi çoğaldı, dernek üyelerinin özverili çalışmaları ile onun rehberliğinde bütün yurdu sardı. Başarıları ülke hudutlarını çoktan aşmıştı artık..


  
Kanser, beklenmeyen ve istenmeyen bir misafirdir bedenlerimizde.
Nerede, ne zaman, kaç yaşında, kapınızı çalmadan, sizden onay almadan gelip içinize çörekleneceğini bilemiyorsunuz.
Ama sanıyorum, sevgi, şefkat dolu stressiz bir yaşam en iyi ilacı….

Tedavisinin en hassas döneminde evine, anılarına yapılan hain tecavüze, belli etmemeye çalışsa da, sevgili Türkan Saylan’in ne kadar üzüldüğünü, hırpalandığını tahmin edebiliyorum.

 VEDA
Onu Kurtuluş Savaşı'mızın başlangıç tarihi olan bir 19 Mayıs günü, yüreklerimiz kan ağlayarak uğurladık. Dernek üyesi arkadaşlarının onun bıraktığı meşaleyi zirveye taşıyacaklarına eminim…

Ona yapılanların ve iftiracıların utançla anılacağını, Türkan Saylan aydınlığının ise tarih kitaplarında asırlara taşınacağını biliyorum.


Geçen aylarda Hasankeyf’e yaptığımız gezide onun eseri olan Atatürk İlkokulu’ndan bir gurup kız öğrenci ile tanışmıştım.

 Gezi gurubundan ayrılıp, o minik, bıcır bıcır, konuşkan çocuklarla, emekli bir eğitimci
olmanın da verdiği duygusallıkla, Dicle kıyısındaki bir çay bahçesinde oturup saatlerle sohbet etmiştim.
Bana kendi el emekleri ile yaparak armağan ettikleri bilekliği ise hiç çıkarmadım o günden beri.
  Çünkü o bilekliğe her bakışımda o minik Kardelen’leri hatırlıyor, Türkan Saylan’ın diğer binlerce Kardelen’i ile birlikte aydınlık Türkiye’nin geleceğini şekillendireceklerini düşünerek umutlanıyorum....


                                                     

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gönüllüsü olan, başta geçen dönem Genel Başkanı Aysel Çelikel  ve yeni  dönem Genel Başkanı sevgili Ayşe Yüksel olmak üzere, dernek üyesi tüm arkadaşlarımın yüreklerine sağlık diyorum.

 Vatanımız için iyi ki varsınız ...

NURAY SOMER BOZBEY
18 MAYIS 2016






Türkan Saylan, ödülü aldıktan sonra yaptığı konuşmada, eğitime ilişkin olarak çeşitli kuruluşların katkılarıyla yaptıkları projelerle 36 bin kız çocuğuna ulaştıklarını hatırlattı. Saylan, "Bugün Türkiye’de terörün önlenmesi, açlığın, sefaletin, işsizliğin giderilmesi konusunda kız çocuklarının eğitiminin yüzde 100 katkısı olacaktır" dedi.
ALDIĞI ÖDÜLLER- 

Prof. Dr. Türkan Saylan'ın çeşitli kuruluşlar tarafından aldığı ödülleri ise şunlar: 

''Uluslararası Gandhi Ödülü'' Hindistan Hükümeti'nce, 1986 'Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü' İstanbul Üniversitesi, 1960 'Dowling Kulübü Onur Üyesi' İngiltere Dermatologları Derneği, 1978 Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği tarafından Onur Üyesi seçildi, 1996 'Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü' İstanbul Üniversitesi (İkinci kez), 1996 'Ülkemizde Yılın Kadını Ödülü' 1990, 'Melvin Jones Ödülü' Rotary Kulüpleri, 1991 'Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü' İncirli Lions Kulübü, 1996 'Kuvayi Milliye Ödülü' Haliç Rotary Kulübü, 1997 'Atatürk Ödülü' Tuzla Rotary, 1997 'Fahrettin Kerim Gökay Ödülü' Türk Lions Vakfı, 1997 'Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü' 1998 '75. Yıl Ödülü' Türk Kadınlar Birliği Şişli Şubesi, 1998 'Uğur Mumcu – Muammer Aksoy Ödülü' ADD İstanbul Şubesi, 1999 'Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur Ödülü' Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi, 2000 İtalya 'Foyer des Artistes Kurumu Ödülü', 2001 'Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Ödülü' Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle, 2001 'Education and Modernization Award' Atatürk Society of Amerika Amerika / Atatürk Topluluğu, 2001 'Sanat Kurumu Onur Ödülü', 2002 'Atatürk / Çağdaşlık Ödülü' Dünya Atatürkçü Kuruluşları, 10 Kasım 2003 'Üstün Hizmet Ödülü' Yıldız Teknik Üniversitesi, 2004 'Eğitim Ödülü' TED Koleji, 2004 '100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü' Rotary Kulübü, 2004 'İnsan Hakları Ödülü' Izmir Karşıyaka Belediyesi, 2004 'Türkiye'nin En İyi Eğitimcisi' Ödülü Tempo Dergisi, 2004 'Yılın En Yürekli Kadını Ödülü' Kültür Üniversitesi öğretim üyeleri ve öğrencileri, 2004 'Puduhepa Ödülü' Adana Kütür Sanat Derneği, 2005 'Meslek Hizmetleri Ödülü' Ankara Emek Rotary Kulübü, Ekim 2005 'Toplumsal Barış Ödülü' Barış Radyo, 2005 'İnsan Hakları Demokrasi Barış ve Dayanışma Ödülü' SODEV Sosyal Demokrasi Vakfı, 2005 'İyi Kalpli Ol Ödülü' Türk Kalp Vakfı, 2006 'Yılın Başarılı İş Kadınları Ödülü' Dünya Gazetesi, 2006 'ÇEK Eğitim Ödülü' Çağdaş Eğitim Kooperatifi, 2007 'Onur Ödülü', Maltepe Üniversitesi Zirvedekiler İletişim Ödülleri kapsamında Maltepe Üniversitesi, 2007 'Yılın Keçisi Ödülü' Gururlu duruşu ve çağdaşlaşma yolundaki inadı nedeniyle Fethiye/Ölü Denizli Belediye Başkanlığı, 2007 'Cumhuriyetimizin Yılmaz Savaşçıları Onur Ödülü' Mersin/Yenice halkının oylarıyla Yenice Belediyesi'nce, 2007 'Örnek Kıdemli Vatandaş Ödülü' TÜRYAK ve Hacettepe Üniversitesi'nce, 2007 'Melvin Jones Ödülü' 118. Lion Kulübünce 2. kez, 2007 'Hizmet Ödülü' Tıp ödülleri kapsamında Bayındır Hastanesi'nce, 2007 'Hizmet Ödülü' Eminönü Rotary, 2007 'Hizmet Ödülü' Metropolitan Rotary, 2007 'Yılın En Başarılı Kadını Ödülü' Böbrek Vakfı, Mart 2008 'Aydınlanma Onur Ödülü' Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği, 2008 'Margarette Golding Ödülü', 2008 'Yılın Sivil Toplum Önderi', Ekonomist Dergisi.'' 

Eğitim alanındaki hizmet ve başarıları dolayısıyla Prof. Dr. Türkan Saylan'a ''Vehbi Koç Ödülü'' de verildi. Saylan'a ödülü 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Mustafa Koç ve Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Semahat Arsel tarafından sunuldu. 

ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) tarafından, cüzzam ve eğitim alanındaki çalışmaları nedeniyle ''Fahri Doktora'' unvanına da layık görülmüştü." 

                                                                     

17 Mart 2016 Perşembe

KAHRAMAN HURDA




NUSRAT MAYIN GEMİSİ DENİZDEN ÇIKARILDIKTAN SONRA MERSİN LİMANINDA JİLET OLMAYI BEKLERKEN...


NUSRAT MAYIN GEMİSİ'NİN HİKAYESİ

Sir Winston Churchill;“ Birinci Büyük Savaşta binlerce savaş gemisi çeşitli denizlerde harekat yapmaktaydı. Fakat bunların hiçbirisi Nusrat’ın döktüğü mayınlar kadar, savaşın devamına ve düşmanın geleceğine etkili olabilecek bir başarı gösterememişlerdir.” 
1912
NUSRAT MAYIN GEMİSİ
"GAZETELERDEN"
Çanakkale Savaşı'nın efsane ismi Nusret Mayın Gemisi, gördüğü ilgisizlik yüzünden tam anlamıyla bir hurda haline geldi. Mersin Limanı'nda içler acısı bir halde şamandıra olarak kullanılan gemi için, ‘‘Bir hurda yığını halindedir ve hiçbir özelliği kalmamıştır’’ raporu verildi. "

Tarihin akışı onunla değişti.
NUSRET, 1910 yılında Almanya'da inşa edilmiş, 40 metre boyunda, 7.50 metre genişliğinde, 360 tonluk mayın dökücü bir gemiydi ve saatte 12 mil hız yapabiliyordu. 17 Mart 1915 geceyarısından sonra Çimenlik İskelesi'nden aldığı 24 adet mayını Kd. Yzb. Hafız Kaptan'ın kılavuzluğunda, Kd. Yzb. Hakkı Bey'in komutasında Kepez maniasını geçtikten sonra, Erenköy yönünde ilerlerken boğazın karanlık sularına bırakan Nusret, ertesi sabah tarihin akışını değiştirmişti. Nusret, 18 Mart 1915 sabahı boğaz girişinin temiz olduğunu sanarak, saat 08.05'te yoğun bir bombardıman ardından giden dev armadanın o görkemli zırhlılarından ‘‘Bouvet’’, ‘‘Inflexible’’, ‘‘Irresistable’’ ve ‘‘Ocean’’ı saf dışı bıraktırarak, deniz harp tarihimize unutulmaz bir zafer kazandırdı. Nusrat savaştan sonra uzun süre yük ve canlı hayvan taşımacılığında kullanıldı ve çeşitli tadilatlardan geçti, ortasından ekleme yapılarak yük kapasitesini arttırmak için 12 metre ek yapıldı. 1990 yılında Mersin Limanı'nda battı, daha sonra çıkarıldı, ancak kaderine terk edilerek çürümeye bırakıldı.

ÇANAKKALE Savaşı'nda gösterdiği yararlılıktan ötürü tarihe geçen Nusrat Mayın Gemisi, savaş gemisi olarak hizmetten çıkarıldığı 1957 yılından bu yana gördüğü tadilatlar nedeniyle orjinalliğini tamamen yitirdiği için, Mersin Limanı'nda ‘‘jilet’’ olmayı bekliyor. 

Sivil toplum örgütlerinin zaman zaman geminin korunmasıyla ilgili girişimleri ve basında yer alan haberleri dikkate alan İçel İl Kültür Müdürlüğü, Mersin Müzesi arkeologlarına rapor hazırlattı. 

Müze Müdürlüğü arkeologları Yaşar Ünlü, Tanses Paydak ve Mehmet Şener'in, Şubat 1999 tarihinde hazırladıkları raporda, ‘‘Gemi bir hurda yığını halindedir ve hiçbir özelliği kalmamıştır’’ ifadesi kullanıldı.
Savaş gemisi olarak hizmet dışı bırakıldığı 1957 yılından sonra geminin 1966, 1982 ve 1987 yılllarında tadilat gördüğü ve orjinalliğini kaybettiği belirtilen raporda, boyalarının döküldüğü, demir aksamının yer yer çürüdüğü ve bir demir yığını durumunda olduğu belirtildi.
İçel İl Kültür Müdürü Nuray Bozbey, savaş gemisi olarak hizmetten çıkarıldığı tarihten itibaren yük gemisi olarak kullanılan ve 1990 yılında Mersin Limanı'nda batan geminin atıl bir durumda beklediğini, şamandıra gibi kullanılan geminin pislik içinde olduğunu söyledi.
Gördüğü tadilatlar nedeniyle  orijinalliğini  yitiren geminin adının bile ‘‘Kaptan Nusrat’’ olarak değiştirildiğini anlatan Bozbey, ‘‘Gönül isterdi ki, tarihe sahip çıkılsın.” Dedi…

Geminin hissedarlarının, hisselerini Mersin Devlet Hastanesi Vakfı ve Türkiye Kızılay Derneği'ne hibe ettiklerini kaydeden Bozbey, Mersin Liman Başkanlığı'nın da geminin limandan çekilmesi kararı aldığını sözlerine ekledi." 
                                                    ********************************
Jilet yapımcıları,  heyecanla kar hesapları yaparak beklerken,
Nusrat’ı karanlık gecenin sularından yüreği vatan sevgisiyle çarpan bir avuç insan çekip aldı.
Bu insanlar O’nu yeniden yaşatmak için  çok mücadele verdiler ve bu uğurda inanılmaz engelleri aştılar.

"Geminin sonradan eklenen fazlalıkları  üçe ayrılarak  kaldırıldı, gemi üç parça halinde, kırkayak denilen TIR'larla Tarsus'a getirildi, 27 kilometrelik yolu 4,5 saatte alınabildi.
 Gemi 7 bin metrekare olarak düzenlenen, Çanakkale parkı'nda kendisine ayrılan yere kondu, montaja başlandı, yeniden boyandı, yük gemisi yapılırken eklenen parçalar çıkarıldı, ilk haline getirildi...
 Bir zamanların Kahraman Hurda'sı Nusrat artık bir müze...
Nusrat’ı,  sayıları az da olsa, yörenin bir avuç yurtseveri  kurtardı. Zaten zamanında bu vatanı kurtarmak için de bir avuç insan yola çıkmamış mıydı.
"......ve Tarsus’lular dediler ki; Seni unutacağımızı mı sandın NUSRAT?
 Sen Mersinde çürürken biz rahat uyuyamazdık, sen nerede olursan ol sırtımızda getiririz seni...











   
                 









7 Şubat 2016 Pazar

MEVHİBE İNÖNÜ'YÜ SAYGI İLE ANARKEN.....




                                                             
                                                                  İNÖNÜ AİLESİ
"Mevhibe Hanım 1897'de İstanbul'da doğdu. Babası Süleyman Zühtü Bey, annesi Ayşe Saadet Hanım'dı. Aile Bulgaristan'ın Ziştov kasabasından "93 Harbi" diye bilinen 1877-1878 savaşından sonra İstanbul'a göç etti Mevhibe o yılların kargaşası içinde bir kız çocuğu olarak ancak ortaokula kadar okudu. 1916'da komşuları olan Hacı Reşit Bey ve Cevriye Hanım'ın oğlu Kurmay Albay İsmet Bey'le 19 yaşındayken evlendi. İsmet Bey o sıralar 32 yaşındaydı. İsmet Bey, anılarında anlatırken, Mevhibe Hanım'ı ancak kapının aralığından gördüğünü söyler." 


                                                   

                                                       
                                                     
"1938'e kadar başbakan ve 1938-1950 arası Cumhurbaşkanı eşi olarak toplum önünde sürekli “en önemli kadın” görevini üstlenen Mevhibe İnönü, daha sonraki yıllarda da sade kişiliği, zerafeti ve iyi kalbiyle Türk Halkının gönlüne yerleşti."

                                                                 


                                           




"Eşinin büyük desteği ile Türk Kadınının toplum içindeki gerçek yerini bulması için önderlik etti. Latin harfleri ile yazı yazan ilk kadınlardan oldu. Çarşafını çıkarttı, otomobil kullandı, ata bindi. Atatürk’ün emri ile 1927’de Pembe Köşk’te Cumhuriyet'in ilk balosunu verdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında hastabakıcılık kurslarına devam etti."


                                       
"Türkiye Yardım Sevenler Derneği ve Türk Kadınlar Birliği gibi sosyal amaçlı kuruluşlarda kurucu olarak çalışan Mevhibe Hanım, gelenek ve inançlarına bağlılığını sürdüren çağdaş bir “Cumhuriyet Hanımefendisi” olarak tanındı."

"Anıtkabir'de, İsmet İnönü'nün kabri başında oğlu Erdal İnönü ile."
                                                     
"Anıtkabir Şeref Defterini imzalarken"



"Mevhibe İnönü, 7 Şubat 1992’de vefat ettiğinde arkasında unutulmayacak bir isim, pek çok anı, belge, mektup, titizlikle saklanmış özel eşyalarını bıraktı. Cebeci Asri Mezarlığı'nda Melekler yoldaşı olsun..."



Bazı çevrelerce  kasıtlı olarak, diktatör olduğu gündeme
getirilen, ancak Türkiye'yi  kendi döneminde çok partili
demokrasiye geçiren  ve 1950'den sonra üstlendiği
muhalefet liderliğinde bile demokrasi ve   demokraside
nezaketten asla  ödün vermeyen İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü'den 
bir  küçük "ders" daha.... 

    Yıl 1972,
    Yer 21. CHP Kurultayı;


   Tarih yaratan İsmet Paşa Kurultay'da Genel Başkanlığı Bülent Ecevit'e karşı kaybeder, seçim sonucu açıklanır açıklanmaz oturduğu yerden sakince kalkar, Genel Başkan seçilen Bülent Ecevit'in önünde kruvaze ceketini özenle ilikler ve Sayın Genel Başkanım diyerek Ecevit'i ilk kutlayan o olur....
      
 Devamında eşinden bu konularda hiç geri kalmayan Mevhibe İnönü hanımefendi, anne Nazlı Ecevit dahil İsmet İnönü'ye oy vermiş vermemiş hanım delegeleri Ankara - Bulvar Palas'ta bir veda çayı ile ağırlar...   

 Aralarında sevgili ablamız Ayten Bozbey Örs'ün de bulunduğu (ayakta soldan ikinci) bu fotoğraf tarihe bir demokrasi kültürü belgesi olarak geçer...

Eşi İsmet İnönü, gerek  iktidarda ve gerekse muhalefette iken, kendisi yaşamı boyunca çağdaş duruş ve saygınlığından asla ödün vermemiştir.

Ölüm yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyor ve eksikliğini her geçen gün daha çok hissediyoruz...

               Heybeliada İnönü Köşkü'nde Sayın Özden İnönü Toker ile...