20 Ağustos 2013 Salı

HABERAL İLE GELEN YAŞAMA SEVİNCİ....

"NAZİFE TAŞKIRAN'IN HİKAYESİ"

Çok soğuk bir İstanbul sabahıydı,  saat 05:30’da Kadıköy’de oto parkın önünden kalkacak otobüse yetişmek için yollara düşmüştük.
O gün, Cumhuriyet Bayramı’nı önce Silivri’de kutlayacaktık.

29. Ekim. 2011 

 Henüz nöbet çadırlarımız şimdiki yerine taşınmamıştı. Duruşma salonunun ve ceza evinin karşısında olduğu için, söylediğimiz marşlar ve  türküler cezaevi duvarlarını aşıp, soğuk hücrelerindeki tutsaklarımıza ulaşıyor, onların içlerini ısıtıyordu.   Görüş günlerinde veya duruşma salonunda anlattıklarından bizleri duyduklarını  biliyorduk.

Silivri’ye her gidişimizde olduğu gibi, otobüsün burnu virajı dönüp karşımıza “Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Kampüsü” tabelası çıkınca otobüsün içini yine hüzünlü bir sessizlik kapladı.

Dışarısı çok soğuktu. Isınmak için nöbet çadırının içindeki büyük sobanın etrafına toplandık. Epey erken gelmiştik. Diğer illerden gelen arkadaşlarla hemen sohbete başladık.
Başkent Üniversitesi'nde bir doğum günü kutlaması
Silivri’de dostluklar  çok farklıdır, duygular, düşünceler, isyanlar aynıdır ve  ortaktır. Yeni tanıştığınız birisiyle sohbet ederken yıllardır arkadaş olduğunuz hissine kapılırsınız ve  dayanışmanın en güzelini, yardımlaşmanın en özelini orada yaşarsınız..
Bir ara, sigara içebilmek için, çadırın dışına çıktım. 
Biraz ilerde, yerde kaldırıma oturmuş, o soğukta gözlerini ceza evine dikmiş bir hanımın  olduğunu fark ettim, yanına yaklaştım. İzmir’den gelmişti.. 




Evladını son kez göremeyen bir ana,
 rahmetli Medine Haberal ile
Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın o gün doğum günüydü. Onun için  hazırlattığı özel bir armağanı avukatları vasıtasıyla kendisine  göndermişti. Avukatların çıkmasını bekliyordu.
Hemen dost olduk,  gözlerini cezaevi kapısından ayırmadan, ona ikram ettiğim çayı yudumlarken bana hikayesini anlattı;
Adı Nazife Taşkıran’dı.
“-Haberal hocamla eşimin doktoru olduğu için tanıştım, eşim üniversite son sınıfta iken böbreklerinden rahatsızlandı. İstanbul’daydı ve sürekli diyalize giriyordu, sonra Haberal hocanın böbrek nakli yaptığını duymuştu. 1977 senesinde böbrek nakli ameliyatı oldu.Türkiye'de  yapılan ilk böbrek nakli  ameliyatların dandı.
Ameliyattan sonra, eşim 2000 senesine kadar çok sağlıklı bir yaşam sürdü. Kendisi mühendisti, yöneticilik de yaptı. 2000 senesinde  karaciğer kanseri oldu.  Yaşamımızda Haberal hoca vardı ve onun kontrolünde olduğumuz için   hiç korkmadık. Tümör alınacak yerde olmadığı için, ameliyatta tümör alınamadı. Direkt o bölgeye kemoterapi uygulandı. Eşimin teşhisi hepatit C idi. Böbrek nakli olmadan İstanbul’da girdiği dializ makinesinden geçmişti.
Eşine Nazife'nin karaciğerinden alınan parçayla
karaciğer nakli ameliyatı yapıldıktan sonra..
2004 yılı, Haberal hocam benden alınan parçayla eşime karaciğer nakli yaptı. Bu  çok zor ama, başarılı bir ameliyattı..
2010 yılına, o tutuklanıncaya  kadar, eşimin kontrolleri için İzmir’den Ankara’ya gidiyor ve Haberal hocamın kontrol ve tedavisi ile  mutlu ve sevinçli olarak  İzmir’e  dönüyorduk..
Bu güven ve mutluluk Haberal tutuklanıncaya kadar sürdü…
Eşim, haberi duyunca, üzüntüden kahroldu ve ne yazık ki kısa bir süre sonra beyin kanaması geçirdi.
Akabinde beyin ameliyatı oldu. Ameliyattan sonra bana gözyaşları içinde “hocayı getir” diye yalvardı. O zamana kadar geçirdiği bunca hastalığa rağmen, eşimin ağladığını hiç görmemiştim. Hastanede iken  telefonla hoca ile konuşur gibi yapıp,  “hoca gelecek” diyerek onu oyalamaya çalışıyordum.
Bunları anlatırken gözlerinden yaşlar boşanıyordu. “Benimki 35 yıllık bir vefa borcudur.  Haberal hoca eşime hayat verdi, bize bir nesil sundu. O olmasaydı, eşim 25 yaşlarında hayata veda edecekti. Oysa ki, şimdi neslini sürdürecek, çocukları ve torunları var.”
Silivri-Özgürlük Ormanında Haberal fidanı

Gözlerim dolmuş, yutkunamaz olmuştum, tam o sırada bayrak töreni için çağırdılar. Tören sonrası, bizim grup Bağdat Caddesi'ndeki Cumhuriyet yürüyüşü ile ilgili hazırlıklar için erken dönme kararı almış, herkes otobüse binmişti. Nazife’ye veda etmeden ayrılmak istemedim.  
 Onu bulduğumda sevinç gözyaşları ile bana sarıldı. Elinde Prof. Mehmet Haberal’dan kendisine yazılmış bir teşekkür mektubu vardı. Avukatları ile göndermişti. 

Sevgili Nazife, her duruşmada, İzmir’den, Silivri’ye geldi, ilk zamanlar Haberal duruşmalara çıkmıyordu, ama o notlarla ve  mesajlarla hep ona moral vermek istedi.
Bir zamanlar eşinin doktoru olarak O'nun, onlara moral verdiği gibi..

Nazife'nin  ve sevgili eşinin  hikayesi bence, aslında Türkiye'de ve dünyada,  şifa bekleyen binlerce hastanın da hikayesiydi, samimi duyguları idi.

İşte bu insanların  şifa arayan  duyguları ve umutları,  Silivri'de, suçunu bile öğrenemeden yıllarca tutsak edilen Prof. Dr.  Haberal'ın özgürlüğünün elinden alınması ile yıkıldı.
Aslında sadece sayın Haberal değil tüm hastaları da mahkum edilmişti.

Sevgili Nazife'nin, kar kış, soğuk, sıcak, uzak demeden örnek bir vefa örneği gösterdiğini, her duruşma öncesi bir gün önce geceden yollara düştüğünü ve sayın Haberal'ın tutsaklığının sona ermesiyle çok ama çok mutlu olduğunu biliyorum. 
........ve rahmetli sevgili eşinin de bir yerlerden onu gururla izlediğini tahmin ediyorum....
  
Zonguldak
Baba Haberal'ın fırını önünde
                                                                               



.......VE ÖZGÜRLÜKTE.